7 Şubat 2013 Perşembe

Vaaaa Miiiiii Vaaaaa Miiiiii

Çok uzun zaman oldu yazmayalı, yazın Çeşme'de ve Ayvalık'daki günlerimiz, İtalya seyahatimiz, bakıcı bulma sürecimiz, benim işe başlamam, Kurban bayramında çiftlik günlerimiz, yılbaşında İzmir seyahatimiz ve tüm bu süreçte İpek'in gelişim aşamaları ile ilgili tüm yazılar kafamın içerisinde yer aldı ancak buraya bir türlü aktarılamadı. Belki bunlara geri dönerim ama şimdi kısa kısa mevcut durumumuzla ilgili bazı şeyler yazmak istiyorum.

Arabalar, kamyonlar, kepçe, vinç, ambulans, itfaiye arabası, polis arabası, beton mikseri, otobüs, minibüs, taksi.... bunlar İpek'in uzun süredir ilgi alanını oluşturuyor. Tüm bu saydıklarımın oyuncak hali evde mevcut. Polis arabası, itfaiye arabası ve ambulans'ın sirenlerini "Vaaaa miiii vaaaa miiiii" olarak ifade ediyoruz. Ama bunu söylerken dans eder gibi popomuzu da sallamayı ihmal etmiyoruz. Hem oyuncaklarıyla oynamayı seviyor hem de dışarıda gerçeklerine bakmaktan hoşlanıyor. Otobüse, taksiye, dolmuşa binmeyi seviyor. Mesela Pazar günü Bağdat Caddesi'nde kaldırımda kendi kendine yürüyordu, çift katlı otobüslerden bir tanesi cadde kenarında hemen İpek'in yanında durunca ona bakakaldı. Trafik de tıkalı olduğu için otobüs bir süre orada durdu ve İpek de uzun uzun seyretti. Sonra İpek de binsin İpek de binsiiiiiiinnnn dedi, o sırada gitmek durumunda olduğumuz için, şimdi vinç'e gidelim diyerek oradan ayrıldık :))) Evdeyken yakınımızdaki inşaattaki vinçleri seyrediyor. Zaten kepçe ile tanışması da çok yakındaki başka bir inşaat sayesinde oldu. Apartman yıkılırken hep kepçe çalıştı ve İpek de gerek babasıyla veya benimle  gerek bakıcı teyzesiyle camdan kepçeyi seyretti. Sabahları kepçe uyanmış mı diye baktık, "Günaydın kepçe" dedik. Akşamları "iyi geceler kepçe" dedik. Kepçe işini bitirip gidince biz de eve oyuncağını aldık, ayrıca diğer büyük inşaattaki vinçleri izlemeye başladık.

Aslında sanırım hikaye şöyle başladı; yazdan önce yani 1 yaşına yaklaştığı zamanlarda babası İpek'i cam önüne götürerek, caddeden geçen arabaları gösterip "hadi arabalara bakalım" demeye başladı. İpek o sıralarda yeni yeni konuşmaya başlamıştı ki baba, dede vs.'den sonra ilk kelimelerinden bir tanesi "aaba" oldu. Sonra 8 Haziran'da Çeşme'ye gittik. Orada da amcasıyla oturup dışarı bakarken, yazlık evlere gidip gelen vidanjör'leri görüyordu, biz kısaca kamyon dedik. İpek "daydo" dedi. Motor, aaba, daydo, otobo (otobüs) yaz aylarının favori kelimeleri haline geldi. Çeşme'de odadayken sokaktan gelen sese göre kamyon, motorsiklet veya araba ayrımını yapabiliyordu :)) Ben yazdan önce ona Mothercare'de satılan EL (early learning) setlerinden itfaiye-ambulans-polis arabası seti almıştım ama tüm bu gelişmelerden önceydi ve özel bir maksadım yoktu :)) Ancak itiraf etmeliyim ki bebek almaktansa değişik değişik motorlu taşıtlar almak daha çok hoşuma gidiyor nedense. Babası da birkaç tane aldı, geçenlerde dayısı da küçük araba, dozer, ambulans ve traktör almış. Dolayısıyla koleksiyon her geçen gün genişliyor.



Mevcut durumda, İpek baktığı her kitap ve her dergide araba, kamyon, kepçe vs. gördükçe çok mutlu oluyor ve özellikle onları arıyor. Babasının yelken dergilerine bakarken yelken, gemi diye okuyoruz ama bir süre sonra "araba bul anne", "kamyon bul anne" demeye başlıyor :)) Her ay evimize postayla gelen Meraklı Minik dergisinin bu ayki sayısında gece çalışılan meslekleri anlatıyordu ve bunların arasında çöp kamyonu da vardı. Dün her dergiyi eline aldığında çöp kamyonunu aradı. Elbette hayvan resimlerine de bakıyoruz veya resimlerdeki hikayeleri de anlatıyoruz ancak içinde kamyon, otobüs vb. varsa gördükçe mutlu oluyor.

Pazar sabahı Suadiye Beyaz Fırın'a kahvaltıya gittik, İpek'in oyuncaklarını da getirmiştim yanımda. Oyuncak dediğim şeyler araba, kepçe, itfaiye vs. olunca bütün erkek çocuklar masamıza doluştu :))  Etrafımdaki bazı kişiler zaman zaman "erkek çocuk gibi yetişiyor" diyorlar. Ben hiç takmıyorum, çünkü etraftaki gerçek şeylere olan ilgisi hoşuma gidiyor. Bazen bebek gösteriyorum ama pek ilgilenmiyor. Gerçi kuzeni Meleknur ona eski oyuncaklarını gösterdiğinde, bebek arabası ve evcilik setleri de ilgisini çekti. Dolayısıyla endişelenecek bir durum yok.

Oynamaktan hoşlandığımız oyunlardan bir tanesi, bütün taşıtları yan yana diziyoruz ve hepsini teker teker hareket ettirerek şarkı söylüyoruz, şarkının sonunda da o taşıtın çıkardığı sesleri taklit ediyoruz. Mesela; araba gider tekerlekler döne döne döne döneeee -- biiiiiip biiiiiip, ambulans gider tekerlekler döne döne -- vaaa miiii vaaaa miiii, traktör gider tekerlekler döne döne -- trak trak trak. Bu oyunu istediğinde hadi döne döne yapalım anne diyor.

Bakalım taşıt sevdamız ne kadar ve nasıl sürecek.


9 Eylül 2012 Pazar

Tercihler...

Bugün dışarı çıkmak üzere ben evin içinde hazırlanmak için dönüp dururken İpek kirli kot pantolonunu getirip "anne pantobon, pantobon" diye göstermeye başladı. Ben ilk başta sadece gösteriyor zannettim "aaaa evet pantolon İpekcim çok tatlısın" gibi şeyler söyledim ama sonra hemen fark ettim ki "bunu giymek istiyorum" diyor!!!! Ama ama...bi dakka, ben kıyafet tercihi yapacağı zamanlara daha var diye düşünüyordum..

Benim niyetim çok sevdiğim fırfırlı eteğini giydirmekti ve bir deneme yapmak istedim, "aaaa kot pantolon çok güzel, burada çok güzel bir de etek var hadi onu giyelim" dedim ama etek hızlı bir hamle ile yeri boyladı. Yapacak birşey yoktu, kotun üzerindeki bariz yemek lekeleri silindi ve giyildi.

Kızımın kendi tercih ettiği kıyafeti giymesine yardımcı olmak daha keyifli galiba... bakalım bu tercihler nasıl devam edecek?

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Yürümenin Dayanılmaz Mutluluğu

Çok karamsar yazmışım bir önceki yazımda. Evet, o gece çok zor geçti ama sabahında moralim iyiydi. Uzun sürmez benim bu hallerim. Sabahları keyifli uyanırım genelde. Zaten İpek doğduğundan beri her sabah çok daha mutlu uyanıyorum. Daha küçücükten itibaren İpek'le uyandığımız her sabah, kızıma önce sıkı sıkı sarılıyorum sonra yüksek sesle "uyandık, yaşasın, alkış, yihhuuu" diye bağırıyorum. "Bu sabah da beraber uyandık İpek'ciğim şükredelim" diyorum. İpek bu sabah seramonilerine alıştı artık. Bazen sabah uyandığında daha emerken alkış yapmaya başlıyor.

Ağrım halen devam ediyor, yürürken zorlanıyorum, ayakta kalmak da çok zorluyor. Yarın doktora gidicez, bakalım neymiş bu durumun sebebi. Başlık yürümek ama benim yürümem ile ilgili değil İpek hanımın yürümesi ile ilgili.

Evet, İpek kızım da ilk adımlarını atmaya başladı. Her bebek için önemli bir gelişim aşaması gerçekten. Bunu İpek'i izlerken çok daha iyi anladım.

Cumartesi akşamı İpek elimden tutup beni çeke çeke abisinin odasına götürdü. Odaya girince abisine klasik tezahüratlarını yaptı. Sonra abisinin yatıyor olduğu yataktan odanın diğer tarafına doğru hiçbir yere tutunmadan yürüdü, yaklaşık 1,5 - 2 metrelik bir mesafe. Biz donakaldık. Çünkü ellerini bırakarak denge denemeleri yaptığı ve bir yerden bir yere geçerken tutunmadan atıldığı oluyordu ama bunlar o kadar da sık olmuyordu. Yani biz böyle bir hamleye hazırlıklı değildik. Sonrasında odanın bir yanından öbür yanına defalarca gitti geldi. Kimisinde düştü, kimisinde tamamladı. Sonra salona geldik, bu sefer daha uzun mesafeler denemeye başladı. Babası eve geldiğinde onun için de tam bir sürpriz oldu.

Beni bu konuda yazmaya iten asıl durum ise, İpek'in bu yürüme denemelerinde nasıl mutlu olduğu. İlk akşam abisinin odasında yürüdükçe o kadar mutlu oldu ki. Her deneme sonrası alkış, kahkaha, yere oturup bacakları çırpmalar ve daha neler. Zaten her yürüyüşünü kıkırdayarak yapıyor. Eller havada, yüzde kocaman bir gülümseme ve dünyalar tatlısı kırkırdamaları. Dengesini bulamayıp düşmelerinin bazılarının nedeni muhtemelen kıkırdamaktan önünü göremiyor olması :)) Dün akşam da aynı şekilde salonda kıkır kıkır bir o yana bir bu yana gitti. Heryerde kendini deniyor artık. Sanırım böyle böyle gittikçe denge kazanacak. Elbette kızımın yürüyor olması beni heyecanlandırıyor ve mutlu ediyor ama asıl mutlu eden İpek'in keyfini, heyecanını, neşesini ve mutluluğunu görmek. Biz de tabii olayın eğlencesine ve heyecanına kapılıp her birimiz salonun bir tarafına geçip "İpek gel gel gel" dedik. İşin komiği artık İpek kendi başına yürüme denemelerin kendi kendine "ge, ge, ge" diyerek yürüyor :)) Yürürken o kelimeleri söylemesi gerektiğini düşünüyor herhalde.

Güleryüzlü bebeğim zaten emeklerken de hep gülüyordu, dilerim herzaman kendini ve hayatı böyle keyifle ve neşeyle keşfeder ve yaşar. 

24 Mayıs 2012 Perşembe

Saat gecenin 3'ü kalktım lenslerimi çıkardım, yine uyuyakalmışım. Ağrım halen devam ediyor. Bir haftadır filan sağ tarafımda belim ve kalçam arasına bir ağrı saplanmış durumda, birkaç gündür bacaklarıma vurmaya başladı ve çok zor yürür oldum. Hemen doktora gitmektense merhem sürüp biraz beklemem önerildi, ortopedist bir arkadaşımız da aynı tavsiyeyi verdi. Geçmezse konuşalım dedi. Ancak bu süreçte benim dinlenmem gerekiyor ancak bu mümkün değil. Dün gündüz neredeyse hiç uzanamadım. İpek gündüzleri kucağımda emerek uyuyor, yatağına koyarsam uyanıyor ve ağlıyor. Kucağımda uyurken oturuyorum yani dinleniyor sayılırım ama kucağımda yaklaşık 10 kg. ile oturunca neticede bu ağırlık da kalçama baskı yapıyor ve kalkarken çok zorlanıyorum. Gün içerisinde İpek'i kucağıma almadan da olmuyor. Kızımın yanında hasta gibi gözükmek ve şikayet etmek de istemiyorum. Geceleri ise İpek sık sık uyanmaya devam ediyor. Yatağı da benim sağımda, dolayısıyla gece sık sık sağ bacağıma ağırlık vererek kaldırıp-yatırmam gerekiyor, bu da canımı çok yakıyor.  Öbür tarafa da alamam oda müsait değil.

Sanki kızımdan şikayet ediyor gibiyim ama öyle değil. Tam tersine bana inanılmaz moral veriyor, mutlu ediyor. Yanlız olmak çok zor. Aksi gibi ablam da Ankara'ya gitti. Keşke annem daha sağlıklı olsaydı diyorum. Fiziksel bir acı çekip bunu çocuğuna belli etmemeye çalışmak, derdini kimseye anlatamamak, bir yarım saatliğine de olsa güvenebildiğin birisine emanet edip uzanıp dinlenememek çok zor. Hastayken zor. Bir-iki hafta önce deli gibi boğaz ağrısı çekip vücudum dökülürken de çok zorlandım ama psikolojik olarak bu kadar etkilenmemiştim. Belki de üst üste geldi.

Ağladım az önce ama durdurdum hemen kendimi. Biliyorum ki bu bir sınav, deneme. Daha kötü durumda da olabilirdim. Şükrediyorum bunun için. Zaten yakında geçicek. Bana asıl koyan yanlızlık, onu da biliyorum ama bu da insanın daha güçlü olmasını sağlıyor. Seneca'nın çok sevdiğim sözü: "Ummaz olursan korkmaz olursun". Aslında kimseden birşey beklememeyi, ummamayı sadece Allah'a sığınmayı başarabilmek istiyorum. Çok kolay değil elbette, olmadığı için böyle denemeler var. Bunun için de şükretmek lazım.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Doğumgünü ve Dişbuğdayı

İpek'in doğumgünü için şöyle mi yapsam böyle mi yapsam düşünceleri çok önceden başladı kafamda. Ancak 1 hafta öncesinde deli gibi boğazım ağrıyıp, her tarafım dökülüyorken, su içmeye ve konuşmaya bile halim yokken eşime ve ablama ben doğumgünü yapmak istemiyorum, İpek'i alıp  yakın bir yere otele gidiyim hatta uzak bir yere de gidebilirim gibisinden kaçış planları yapmak istediğimi söyledim. Hem nasıl olsa İpek ilk doğumgününü hatırlamayacak, kocaman bir pasta olmasa da olur... "Olmaz" dediler, "hatırlamayacak ama fotoğraflar kalacak, İpek'in de ilk doğumgünü partisi olsun."  Boğazım düzeldikçe doğumgünü yapma fikrine tekrar ısınmaya başladım. Aslında benim asıl istediğim dişbuğdayı yapmaktı. Bu tarzda geleneksel ritüelleri sevdiğim için doğumgününden ziyade dişbuğdayı hadisesi daha çok ilgimi çekiyordu ve ben aylar öncesinden dişbuğdayı nasıl yapılır, neler yapılır, ben ne yapsam diye araştırmalara başlamıştım. Ancak İpek dişini 10.ayda çıkardı ve o sıralarda başka organizasyonlar olduğu için ve ablamın zamanı olmadığı için dişbuğdayını önceden yapamadık. Zira ben kendi başıma bir organizasyonun altından kalkacak durumda değilim bu nedenle börek-çörek yapımı konusunda ablam-yengem-eşim üçlemesinden yardım alıyorum ve kalabalık bir misafir grubu ağırlayacaksam onların müsait olması gerekiyor. Neticede doğumgünü ve dişbuğdayını birarada yapmaya karar verdim. Dişbuğdayı bolluk-bereket ile ilişkilendirildiği için nar şeklinde kurabiyeler yaparım, evi narlı objeler ve başaklarla süslerim planları 2 hafta hasta dolaşınca suya düştü. Çünkü bu istediklerimi yapabilmek için mağaza ve çarşı dolaşmayı planlıyordum ama yapamadım. İnternetten bir yaş süsleri ve pastalarını sevdiğim bir pastaneden pasta ısmarladım. Evi eşim süsledi, benim çok hoşuma gitti ki doğumgününün üzerinden neredeyse 10 gün geçmesine rağmen halen süsler duruyor. Nar-başak ikilisini kullanamayınca bari 1 yaşına odaklanıyım dedim ve masa örtüsünden, peçetesine, süslere kadar herşey 1.yaş temalı oldu. 



Ben aslında İpek'in doğumgününü haftasonu yaparım diye düşünüyordum ancak babası özellikle gününde olmasını istediği için öyle yaptık. Bizim aile, birkaç akraba ve Selcen geldi. İpek'e doğumgünü için fırfırlı bir etek almıştım, kendime de benzer bir etek alarak kızımla bir örnek giyindim. 

Ablam-yengem-eşim üçlemesinin yaptığı börekler-çörek ve salataları afiyetle yedikten sonra dişbuğdayını ikram ettik. Kurukayısı, üzüm, fındık, badem, esmer şeker, tarçın ve çikolata drajeleri ile yaptığımız dişbuğdayı çok beğenildi. 



Sıra pasta faslına gelince İpek biraz yorulmuş ve uykusu gelmişti. Ben de biraz canlansın diye müzik açtım. Pastanın başında babası İpek'i tutarken herkes etrafında durup alkışlayarak tempo tutunca İpek önce bir afalladı sonra hemen havaya girdi. Alkış yaptı, dans etmeye başladı. Keyfi yerine geldi. 1 şeklindeki mumuzu üfledikten sonra harika lezzetteki pastamızı da yedik. 



Bu arada çiftlik evi şeklindeki pasta çok güzeldi. Ben İpek'in doğduğu günlerde bu pastaneye gittiğimde benzer bir pasta görmüş ve çok beğenmiştim. Ben biraz değiştirerek ısmarladım. Hem bizim çiftlikten ilham alarak hem de İpek hayvanları çok sevdiği için çiftlik evi şeklinde olsun istedim. Bu kadar beğeneceğimi düşünmemiştim, çok eğlenceli hem de çok lezzetli bir pasta oldu gerçekten.



Aile arasında, sevdiğim kişilerle sıcak, samimi ve keyifli bir gün oldu. Umarım İpek de keyif almıştır ve ileride fotoğrafları beğenir. Ve yine umarım kızımın hayatındaki diğer doğumgünleri de keyifli ve mutlu geçer. Her fırsatı seyahat etmek için değerlendirmeye çalıştığım ancak son dönemde pek yapamadığım için Yaban'ın Como gölündeki 1.yaş kutlamasında aklım kalmadı desem yalan olur. Bence bir yerlere seyahat edip orada küçük bir mumla kutlasaydık da yine fotoğraflar güzel olurdu. Klasik bir şekilde evde kutlamak çok mu suni olucak diye düşüncelere kapılmıştım ama öyle olmadı, çok keyifliydi ve ben de güzel bir tat ve hatıra bıraktı. 

Bu arada müzik, eğlence derken dişbuğdayı ritüelini yapmayı unuttuk. Hani şu bebeğin ileride hangi mesleği seçeceğini belirleyecek objeyi seçmesi ritüeli. Akşam ailecek otururken aklıma geldi. Neler konduğunu da tam bilmemekle birlikte internette okuduklarımdan aklımda kalanları bir sehpaya koydum. Kalem, kitap (tanrılar okulu), mouse (bu yeni adet sanırım), para (bunu ben istemedim aile fertleri ısrar etti) ve derece (steteskop bulamadığım için derece koydum). Koltukaltından ateşini ölçmeye çalışırken binbir şaklabanlıkla dereceyi tutmasını engellmeye çalıştığım için olabilir diye düşünüyorum, İpek doğrudan dereceyi aldı. İleride tıp'la ilgili bir meslek seçer mi bilemem. Ama rahatça dereceyle oynayabildiği için pek mutluydu.




Sevdiklerimizle birlikte geçirdiğimiz keyifli ve samimi günlerin tadına doyum olmuyor gerçekten, dilerim İpek kızımın böyle günleri çok olur. 

17 Mayıs 2012 Perşembe

İpeksi dialoglar - 2

Anne: İpekcim doydun mu?
İpek: doydu (bu gerçekten doydum gibi duyuluyor, çok komik)

Teyze: İpek geldin mi?
İpek: deydi

Anne: İpek teyze gelmiş
İpek: teyde

14 Mayıs 2012 Pazartesi

İpeksi dialoglar - 1

Anne: "İpek kaç yaşında?"
İpek: "biiiiiiiii"

Babaannesi anneye der ki: "Galiba İpek'in köpek dişleri çıkıyor"
Yanlarından emekleyerek geçen İpek: "hov hov hov hov"

Dayısı: a-boovvv
ertesi gün babaannesinin kucağında camdan dışarı bakan İpek: a-booovvv

Annesi: cici köpek di mi?
kitaptaki köpeği seven İpek: cici cici

Annesi: İpekcim bak miyav miyav
İpek: mınna mınna

9 yaşındaki kuzeni Can'ın peşinden koşan İpek: abi, abiiiiiii

Ananesinin tespihlerini gören İpek: aminnnn

Mutfakta el bezi arayan annesi: a-ooo bez nerde İpek
İpek: a-oooo

Herşeyi işaret eden İpek: bu, bu, bu

Annesi: ne istiyorsun İpek?
İpek: ne, ne, ne

Çorabını ayağına götüren İpek: gi, gi, gi