31 Ocak 2012 Salı

Kızımın Kızılderili ismi

Yanlış anlaşılmasın, özellikle Kızılderili ismi olsun diye bir çabam olmadı. İpek'in ilk gülümseyişini gördüğüm anda bu cümle aklıma geldi ve kaldı. Güleryüzlü kızıma böyle seslendim sonra da tıpkı Kızılderili isimleri gibi oldu dedim;

"Gülünce yüzünde güneş doğan kızım".

İpek her haliyle ışık saçıyor, her hali ayrı bir güzel ama gülümsemesi, kahkahası başka.

Güneş hayatın kaynağı, yaşamın enerjisi, ışık, renk, doğa, sevgi, aşk... Kızım gülünce aklıma güneş geliyor.

30 Ocak 2012 Pazartesi

Gecenin huzuru

İpek üçüncü ve altıncı ayları arasında geceleri bir defa veya iki defa uyanırdı. Hatta birkaç defa hiç uyanmadığı oldu. Standart bebek yetiştirme kalıplarındaki birçok kişi için bu durum bulunmaz bir niğmettir. "Aman kimseye söyleme nazar değer" derler. Herkes gece boyunca uyuyan bir bebek hayal eder.
Oysaki sadece anne sütü alan bebeklerin geceleri sık sık uyanmaları normaldir ve olması gerekendir. LLLTürkiye'nin internet sitesinde verilen bilgi aşağıdaki gibi:


"Geceleyin bebeğin emmesi çok önemlidir çünkü vücudumuz bu emme miktarına bağlı olarak gündüz üretilecek süt miktarını belirleyen hormonu üretir. Geceleri bebek az süt emerse zaman içinde gündüz üretilen süt miktarı da azalır. Bu yüzden süt miktarının belirlendiği zaman aralığı sabah 5 ile 8 arasıdır. Bu saat de bebek ne kadar çok emerse gündüz o kadar çok süt olur."


Ben İpek'i saatli emzirmedim, ne zaman isterse emzirdim aynı zamanda süt miktarımda azalma veya göğüslerimde mastitis belirtisi görmediğim için kızımı geceleri daha fazla uyandırmadım.


Altıncı ayına yaklaştığımız günlerde bir gecede durumumuz farklılaştı ve İpek iki saatte bir uyanmaya başladı. Son durumda ise artık kaç defa uyandığını veya ne kadar aralıkta uyandığını hatırlamıyorum. İlk başta biraz sersemledim hatta acaba daha sık uyanmasında fiziksel sebepler var mı diye endişelendim. Yine LLLTürkiye'nin sitesindeki ve diğer kaynaklardan okuduğum bilgiler rahatlamamı sağladı;
Gece emzirme ritmi:
Bütün bebekler hemen-hemen aynı ritimde geceleri emerler. Bizde aşağıda özetlediğimiz bu ritimde bebeğinizi emzirmenizi öneriyoruz. 
Genelde bebek saat 21.00 de yatar, yatmadan önce emer.
Sonra 40 dk-1,5 saat sonra uyanır, emer ve geri uyur.
Sonra 23.00-24.00 arasında bir daha emer.
Sonra gecenin en uzun uykusunu uyur (6-9 aya kadar) ve saat 3-4 arası uyanır, emer ve geri uyur. Hatta bebeğiniz uyusa bile onu hafifçe uyandırıp emzirirseniz süt miktarında hiç bir zaman problem yaşamazsınız
Sonra genelde saat 5 de tekrar emer ve ondan sonra sabaha kadar her saat başı emer
Genelde saat 8 de kalkar.
Aslında mama yiyen bebekler bile bu saat de genetik olarak uyanır ve emmek isterler.



Sebep belliydi İpek'in daha çok emmeye ihtiyacı vardı, normal olanı da buydu. Kızım kendi süt miktarını kendisi ayarlıyordu :) Doğanın işleyişi böyle bir şey. İyi ki, bebeğe uyku eğitimi verin yoksa altı aydan sonra çok daha fazla uyanacak diyen doktorların gazına gelmemiştik.


Artık gecelerimiz farklılaşmıştı. Bu arada ben bazı geceler uyandığımda tekrar uyuyamamaya başladım. Şunu belirtmeliyim ki ben doğum öncesi hayatımda hiç uykusuzluk çekmedim. En mutlu, en mutsuz, en üzgün zamanlarımda bile belki bir veya iki defa bir-iki saat yatakta dönmüşümdür. Her yerde, her şartta, her koşulda geceleri uyanmadan sabaha kadar uyurum. Böyle bir insanın sık uyanmalara hatta bir de uyanıp uyuyamama durumlarına zor adapte olması beklenir. Ancak annelik farklı bir durum, ne kadar sık uyanırsan uyan gündüzleri bebeğinin ihtiyacı olan enerjiye sahip oluyorsun. (Tabii akşam baba gelir gelmez evde bir kişinin daha olmasının sevinciyle bazen yorgunluğu hatırladığım oluyor) 


Ayrıca gecenin bir yarısı uyanık olma durumunu da uyuyamamak olarak değil, gecenin huzurunu yaşamak olarak algılamaya başladım ve bebeğime bu altın saatleri yaşama fırsatı verdiği için teşekkür ettim. Geceler günün hesaplaşmasını yaptığımız saatlerdir. Bütün gün uyanık olan ve herşeyi kaydeden zihnimiz uykuda tüm bu kayıtları proses eder ve rüyalarımızın çoğunluğu bu süreç ile ilişkilidir. Dolayısıyla gece uyanıksanız ve başka birşeyle ilgilenmiyorsanız zihin kendi işine devam ediyor, en azından benimki öyle. Aslında bu verimli saatlerde arzu ettiğimiz işlerimizi de tamamlayabiliriz. Ben bu dönemde İpek'in ve eşimin yanında olmak istediğim için kalkmıyorum. Olumsuz düşünceleri uzak tutmaya çalışarak dua ediyorum, düşünüyorum, zihnimi boşaltmaya çalışıyorum, planlar yapıyorum. Yanımda yatan kızımı ve eşimi seyrediyorum. Gecenin huzurunu yaşıyorum.


Sabahın erken saatleri de en sevdiklerimden, günün ilk ışıkları. Aydınlığa kavuşmak. Geçtiğimiz yaz Çeşme'de sabahın yedisinde İpek'le denizi seyretmek, kedilere bakmak, çiçekleri koklamak çok güzeldi. Bir kez daha kızıma bu güzel anları yaşamama fırsat verdiği için çok teşekkür ediyorum.

26 Ocak 2012 Perşembe

İlk yazı

İlk yazı için başka birşey düşünüyordum aslında. Kafamda yazılar dönüp duruyor ama bir türlü oturup yazamadım. Şu anda İpek kucağımda uyuyor ve ben bu yazıyı tek elle yazıyorum. Daha fazla ertelemek istemedim. Erteleme sanatına bir eser daha vermiyim.

Bugün İstanbul'da çok güzel bir hava vardı. İpek'le Caddebostan sahiline yürüyüşe gittik. Güneş, deniz, martılar çok güzeldi. İpek her zamanki gibi herşeyi dikkatle inceledi. Temiz havada uyudu.

Çocuk parkına geldiğimizde "hadi bakalım İpoşum, ilk salıncak tecrübemizi yaşayalım" dedim. Hava güzel olduğu için neredeyse mevsim baharmış gibi cıvıl cıvıl çocuklar var parkta. Salıncak İpek'e büyük geldi ama hoşuna gitti. Acemi anneyim tabii ki ben, daha önce İpek'i parka götürüyordum ama daha bir bebekti, seyrediyorduk, dokunuyorduk, aralarında dolaşıyorduk filan. İlk defa gerçek anlamda salıncağa oturtmam sekiz aylıkken yani bugün kısmet oldu. Dolayısıyla hemen fotoğraf çekmeye başladım. Acemiliğimi anlayan 1,5 yaşındaki tatlı bir kız geldi ve benim İpek'i sallamayı akıl edemeyeceğimi anlayıp sallamaya başladı :) "Haklısın" dedim içimden önce sallayıp keyfine varmasını sağlasaydım. Oysa ben her zamanki gibi fotoğraf çekip babasına gönderme telaşındayım.

Sonrasında alışveriş yapmak için markete girdik. İpek acıkmıştı, hemen emziremeyeceğim için eline kuru kayısı verdim. Ben hızlıca alışverişi tamamlamaya çalışırken İpek kayısıyı lüpletti ve susadı. Suyumuz arabada kalmıştı, ben de su reyonundan küçük bir su açtım ve etraftakilerin şaşkın bakışları arasında şişeden su içirdim. Sanırım 8 aylık bir bebeğin şişeden su içmesine alışkın değillerdi. İpek 6 ay sadece anne sütü ile beslendi ve hiç biberon almadı. Evdeki iki biberonun emzik kısımlarını diş kaşımak için, şişelerini matara olarak, kapaklarını da bardak olarak kullanıyoruz. Zira İpek bardaktan su içmeye alıştı. Hatta bardağı eliyle tutarak kendisi su içebiliyor. Elbette içtikten sonra o bardak oyun aracı haline geliyor ve sular dökülebiliyor veya bardak uçabiliyor. Ben de evdeki cam bardaklarımızın kazaya kurban gitmemeleri için biberon kapaklarını bardak yaptım şimdilik. (Avent biberonlarda BPA içermediği belirtildiği için daha uygun olur diye düşündüm)
Suyunu içtikten sonra yine birşeyler yemek istedi ben de fırın reyonundan kepekli galeta verdim eline, bayağı oyaladı.

Katı gıdaya başlamamızdan kısa bir süre sonra Baby Led Weaning ile tanışmamış olsaydım durumumuz farklı olabilirdi. Sebze çorbası, meyve püresi ve yoğurt yerine yiyecekleri parmak büyüklüğünde keserek İpek'in eline vermeyi tercih ettim. Halen dişi çıkmamış olmasına rağmen birçok yiyeceği eliyle tutup çiğneyerek yiyebiliyor. Baby Led Weaning ile ilgili tecrübelerimizi biraz daha detaylı ayrı bir yazıda paylaşmak istiyorum çünkü eğer bu yazılar birilerine ulaşabilecek ise ve bu yaklaşıma yakın olabilecek bir anneye ilham olabilecekse çok sevinirim. Tıpkı bir arkadaşımın bana ilham verdiği gibi.

Daha kısa yazmayı planlıyordum. İlk yazı... ilk heyecan...