30 Nisan 2012 Pazartesi

11 aylık İpek neler yapıyor

11 aydan 12 aya doğru giderken artık kabullenmek gerekiyor ki İpek kızım bebeklikten yavaş yavaş çıkıyor, çocuk diyebileceğimiz döneme giriyor. Elbette herzaman annesinin bebeği ancak gerçekleri de kabullenmek gerekli galiba. Büyüyorlar!!! çok hızlı, şaşırtıcı, büyüleyici bir şekilde büyüyorlar. İngilizcede "toddler" denen döneme giriyoruz sanırım. Geçen ay yazmayı unuttuklarım da var... çok keyifli gelişim aşamaları gerçekten.

Beni en heyecanlandıranlardan bir tanesi İpek'in sözcükler ve davranışlar arasındaki bağlantıyı kullanmaya başlaması oldu veya benim bunu net olarak fark etmem oldu. 10.ayda bir zamandı ki, ben babasına "İpek markette insanlara öpücük gönderiyordu" diye anlatırken bizimki öpücük gönderdi. Bu gelişimini ben böyle keşfetmiş oldum. Sonrasında artık öpücük göndermesi için bizim bu hareketi yapmamıza gerek olmadan kendisinden rica ediyoruz, İpek kızım da bol gülümsemeli, güzel öpücüklerinden bizi mahrum bırakmıyor. "Hadi bye bye/güle güle diyelim İpek" el sallıyor, veeee işte benim en heyecanla beklediğim hareket "alkış" Herzaman alkış yapan bebekleri seyretmek çok hoşuma giderdi. Daha çok öncelerden İpek'e alkış alkış diyip durdum, sonunda daha fazla dayanamadı, tamam anne al sana alkış dedi. Yanlız şu bebeklerdeki sonradan alkışlama huyunu anlamıyorum, önce bir herkesin alkışının bitmesini bekliyor sonra kendisi alkışlamaya başlıyor :) Biz alkış yapmadan da "bravo İpek, alkış, aferim sana" dediğimizde de alkışlamaya başlıyor. Sabahları hadi kahvaltı yapalım İpek diyorum, "mam mam" diyor. Bu çok sıcak dediğimizde ise "üff üff" diyor. İsteklerini işaret ederek çok daha net ifade ediyor. En çok işaret ettiği de kahvaltı sofrasındaki zeytin tabağı. Bir hafta önce yeni bir mutluluk hareketi geliştirdi. Tıpkı kuşların kanat çırpması gibi kollarını sallıyor. Bu daha bebekken ve her bebeğin yaptığı kol sallama hareketinden biraz daha farklı, gerçekten kuşlar gibi yapıyor. Hatta bir keresinde kayısı yerken kayısının yarısı ağzının dışında kollarını sallamaya başladı, aynı yemek bulup uçmaya başlayan martı gibiydi. Bazen heyecanlandığında bazı yeteneklerini arka arkaya sıralıyor çok komik oluyor, avuç içine bir bir, alkış, kol salamak vs.

Heyecanlandığında çıkardığı değişik tonlardaki "aaaaa" seslerine dudaklarını büzüp "uuu uuu uuu" sesleri eklendi ki yine hepimiz bu dudakları büzme durumuna hastayız, acayip tatlı oluyor. Teyzesinin ekranında çiçekler olan telefonu en çok uuuu alanlardan. Aynı şekilde dudaklarını büzüp "hov hov" diyor. Evde tüylü bir köpeği var, o ve diğer tüm tüylü oyuncaklar "hov hov". Ben, kızım ama o miyav, bu da aa ii eşek diyorum, dinliyor sesleri taklit ediyor ama yine hov hov ile devam ediyor, ben de bozmuyorum artık. Dışarıdaki hov hovlar ise ayrı bir yazı konusu. Kedilere ve köpeklere hasta. Neredeyse her dışarı çıkışımız artık ağlamalara sebep oluyor çünkü sokakta bir sürü kedi ve köpek görüyor, ben ne kadar hafifçe sevmesi için yardımcı olsam da bu durum kızıma yetmiyor. Zira evdekilere yaptığı gibi sarılmak, burunlarını ısırmak filan istiyor. Kedi arkasını dönüp giderse, sahibinin dolaştırdığı köpek yanımızdan geçip giderse veya "hadi İpekcim artık güle güle diyelim kediye/köpeğe" dersek kıyamet kopuyor. Bu durumu nasıl halledicez bilemiyorum.

Yazıya ayın 18'inde başlamışım, bugün ancak devam edebiliyorum. Bu arada İpek kedilere miyav demeye başladı :))

İpek'in "gümrükçü" sıfatının yanına ben bir de "papağan" ekledim. Dikkatle dinliyor ve becerebildiği her sesi taklit ediyor. Mis gibi oldun İpek - mi mi mi, gel - ge, çay - ta, İpek sen papağan mısın? - pa pa pa vs. vs. gibi bir sürü sesi taklit ediyor. Birkaç hafta önce akşam yatakta içinde ninni kelimesi geçen bir ninni söylüyordum İpek de ninni demeye başladı ve belki de baba, abi gibi kelimelerden sonra söylediği ilk uzun ve değişik kelime olduğu için bütün gece ninni ninni diyip kıkırdayarak güldü. Ananesi dua ederken yanında olduğumuz bir gün amin demeyi öğrendi. Şimdilerde ananesinin tespihlerinden gördüğünde hemen amin diyor. Hatta İpek ananeye gidelim mi dediğimde amin dedi geçen gün. Bir de kendi kedine konuşmaları var ki çok ama çok tatlı. Bıdır bıdır birşeyler söylerek sehpanın etrafında dolaşıyor mesela, zannedersiniz ki o anda orada çok önemli bir meseleyi çözümlüyor. Gerçi belki de öyledir.

Bir yaşına yaklaşıyor kızım, zaman ne çabuk geçiyor...

9 Nisan 2012 Pazartesi

Özenli bir anne olmaya çalışmak ile antipatik bir anne olmak arasında ince bir sınır oluyor bazen, ve ben sanırım yakın veya uzak çevreme göre zaman zaman sınırın bir tarafında bazen de öbür tarafında oluyorum. 

Elimde değil, istiyorum ki herkes İpek'e benim gibi davransın. Mümkün değil elbette, nereye kadar, kimi kontrol edebilirim ki? Ayrıca tehlikeli de, bir annenin yapmaması, kendini kaptırmaması gereken bir tutum. "Hiç müdahale etmiycem" diyorum, çünkü istiyorum ki İpek'in çevresiyle sıcak ve kendine özgü ilişkileri olsun, benim yüzümden insanlar sıkılmasın ama bazen dayanamıyorum işte.

Bir bebek veya çocuk ağlıyorsa veya sızlanıyorsa bu huysuzluk değildir, bir talebi, sıkıntısı, isteği vardır ve onu dile getiriyordur. Ağlayan bir bebeği kucağa almak, sarılmak onu şımartmaz. Huysuz değillerdir, inatçı hiç değillerdir. Çocukların davranışlarını bu şekilde yorumlamak bizimle alakalı bir durumdur, onlarla alakalı değildir. Ben istiyorum ki herkes bunları bilsin ve ona göre davransın. Ancak yıllardır hatta yüzyıllardır yerleşmiş bazı kalıpları yıkmak o kadar kolay değil. Üstelik toplumun genelinde ağlayan bir bebeğe huysuz demek, bırak alma kucağına şımartacaksın demek anormal de değil, bilakis bunlara karşı çıkmak anormal.

Bu konuda elbette en çok nazım anneme geçiyor. İpek'in ilk aylarında bazen şakayla karışık da olsa anneme "öyle demiyoruz ananesi, şöyle demesek, parmak sallamasak ananesi...." gibi şeyler diyordum, en sonunda annem bir keresinde bana ciddi ciddi kızdı ve "onu deme bunu deme, ne konuşucaz biz bu çocukla" dedi. Haklı tabii ki, neredeyse gık dese ben atlıyorum. Ancak sonra birgün annem "huysuzluk mu yapıyor?" diye sorduğunda ben "hayır, ananesi benim kızım dünyalar tatlısı" dediğimde annem gülümseyerek "hımmm kızına da toz kondurmuyor" dedi ancak bunu derken ki ifadesinde benimle gurur duyduğu çok belliydi. "Tamam" dedim, doğru yoldayım ama müdahaleleri azaltmakta fayda var. Var olmasında var da, ben yine bazen kendimi tutamıyorum. Koskoca insanlara bebeklerle, çocuklarla nasıl konuşmaları gerektiği ile ilgili bilgi vermeye çalışırken buluyorum kendimi. Bir de bilimsel açıklamalar yapıyorum; Biliyor musunuz bir kitapta şöyle yazıyor..., geçenlerde okuduğum bir makalede diyor ki... deneylerle kanıtlanmış ki.... diye anlatmaya başlıyorum. Öğrensinler onlar da İpek'le iletişim kurarken bunlara dikkat etsinler diye. Faydalı mı oluyorum, yoksa yine başladı bizim ukala diye mi düşünüyorlar bilemiyorum ama ben özellikle İpek'in yakın temas içerisinde olduğu kişiler söz konusu olduğunda, "müdahale etmiyim" ile "yok işimi şansa bırakmıyım" düşünceleri ve davranışları arasında gidip geliyorum. 

Bunun birkaç adım ötesi, sokakta karşılaştığım anne-babalara "lütfen çocuğunuza öyle davranmayın" olursa, ciddi problemlerle karşı karşıya kalırım diye düşünüyorum. Sadece İpek için değil karşılaştığım diğer çocuklar için de huysuz, şımarık, yaramaz vb. kelimeleri kullanmak içimden gelmiyor. Artık havalar ısındı, çok daha fazla dışarı çıkıyoruz. Anne ve babaları gözlemleme şansım oluyor çok. Çocuklu insanlar hemen dikkatimi çekiyor. Ve ne yazık ki, çoğunlukla üzülüyorum. "bak babana söyliycem şimdi, yine mi yaramazlık yapıyorsun, gel diyorum, git diyorum, otur diyorum, kalk diyorum....." Ben mükemmel miyim?? tam istediğim gibi miyim?? elbette değilim, kendimi de dışarıdan gözlemlesem bulurum birşeyler ama böyle konuşan ve davranan, bağıran, çağıran suçlayan anne-babaları görünce içim sızlıyor. Cumartesi İpek'i bir ana okuluna oyun grubuna götürdüm. Hem oyun gruplarında neler yapıldığını görmek istedim, hem de İpek neler yapacak merak ettim. Neticede bizimki çok tatlıydı ve uyumluydu. Olmayabilirdi de elbette, uykusu olabilirdi, ortamı sevmeyebilirdi, ağlayabilirdi ve bunlar da çok normal olurdu. 6-18 ay arası, 7-8 kadar anne ve çocuk vardı. Her yanıma geldiğinde sarılıp, öpüp, yüksek sesle, "çok tatlısın, aferim sana, süpersin sen" diyen bir tek anne bendim. Ağlasaydı, istemeseydi yine sarılırdım, yine öperdim, yine "harikasın, çok tatlısın, süpersin, ihtiyaçlarını ne güzel belli ediyorsun" derdim, derdim, derdim. Lütfen hep diyeyim...

4 Nisan 2012 Çarşamba

Bu sabah İpek emerken gözleri kapalıydı, uyuyor diye düşünüyordum. Genelde sabahları kalkmasına yakın daha sık uyanıyor, emerken tekrar uyuyor.

Bir ara başını geriye çekti, gülümsedi, öpücük gönderdi sonra tekrar emmeye devam etti, ve bütün bunları gözleri kapalıyken yaptı.

Uykusunda mı yaptı, yoksa gözlerini açmadan bilinçli olarak mı yaptı anlayamadım ama her şartta kalbimi eritti, gözlerim doldu.

Mutluluğun resminin bir kenarına koydum ve yazmak istedim ki, kafama kazınsın hiç unutmayayayım.