9 Nisan 2012 Pazartesi

Özenli bir anne olmaya çalışmak ile antipatik bir anne olmak arasında ince bir sınır oluyor bazen, ve ben sanırım yakın veya uzak çevreme göre zaman zaman sınırın bir tarafında bazen de öbür tarafında oluyorum. 

Elimde değil, istiyorum ki herkes İpek'e benim gibi davransın. Mümkün değil elbette, nereye kadar, kimi kontrol edebilirim ki? Ayrıca tehlikeli de, bir annenin yapmaması, kendini kaptırmaması gereken bir tutum. "Hiç müdahale etmiycem" diyorum, çünkü istiyorum ki İpek'in çevresiyle sıcak ve kendine özgü ilişkileri olsun, benim yüzümden insanlar sıkılmasın ama bazen dayanamıyorum işte.

Bir bebek veya çocuk ağlıyorsa veya sızlanıyorsa bu huysuzluk değildir, bir talebi, sıkıntısı, isteği vardır ve onu dile getiriyordur. Ağlayan bir bebeği kucağa almak, sarılmak onu şımartmaz. Huysuz değillerdir, inatçı hiç değillerdir. Çocukların davranışlarını bu şekilde yorumlamak bizimle alakalı bir durumdur, onlarla alakalı değildir. Ben istiyorum ki herkes bunları bilsin ve ona göre davransın. Ancak yıllardır hatta yüzyıllardır yerleşmiş bazı kalıpları yıkmak o kadar kolay değil. Üstelik toplumun genelinde ağlayan bir bebeğe huysuz demek, bırak alma kucağına şımartacaksın demek anormal de değil, bilakis bunlara karşı çıkmak anormal.

Bu konuda elbette en çok nazım anneme geçiyor. İpek'in ilk aylarında bazen şakayla karışık da olsa anneme "öyle demiyoruz ananesi, şöyle demesek, parmak sallamasak ananesi...." gibi şeyler diyordum, en sonunda annem bir keresinde bana ciddi ciddi kızdı ve "onu deme bunu deme, ne konuşucaz biz bu çocukla" dedi. Haklı tabii ki, neredeyse gık dese ben atlıyorum. Ancak sonra birgün annem "huysuzluk mu yapıyor?" diye sorduğunda ben "hayır, ananesi benim kızım dünyalar tatlısı" dediğimde annem gülümseyerek "hımmm kızına da toz kondurmuyor" dedi ancak bunu derken ki ifadesinde benimle gurur duyduğu çok belliydi. "Tamam" dedim, doğru yoldayım ama müdahaleleri azaltmakta fayda var. Var olmasında var da, ben yine bazen kendimi tutamıyorum. Koskoca insanlara bebeklerle, çocuklarla nasıl konuşmaları gerektiği ile ilgili bilgi vermeye çalışırken buluyorum kendimi. Bir de bilimsel açıklamalar yapıyorum; Biliyor musunuz bir kitapta şöyle yazıyor..., geçenlerde okuduğum bir makalede diyor ki... deneylerle kanıtlanmış ki.... diye anlatmaya başlıyorum. Öğrensinler onlar da İpek'le iletişim kurarken bunlara dikkat etsinler diye. Faydalı mı oluyorum, yoksa yine başladı bizim ukala diye mi düşünüyorlar bilemiyorum ama ben özellikle İpek'in yakın temas içerisinde olduğu kişiler söz konusu olduğunda, "müdahale etmiyim" ile "yok işimi şansa bırakmıyım" düşünceleri ve davranışları arasında gidip geliyorum. 

Bunun birkaç adım ötesi, sokakta karşılaştığım anne-babalara "lütfen çocuğunuza öyle davranmayın" olursa, ciddi problemlerle karşı karşıya kalırım diye düşünüyorum. Sadece İpek için değil karşılaştığım diğer çocuklar için de huysuz, şımarık, yaramaz vb. kelimeleri kullanmak içimden gelmiyor. Artık havalar ısındı, çok daha fazla dışarı çıkıyoruz. Anne ve babaları gözlemleme şansım oluyor çok. Çocuklu insanlar hemen dikkatimi çekiyor. Ve ne yazık ki, çoğunlukla üzülüyorum. "bak babana söyliycem şimdi, yine mi yaramazlık yapıyorsun, gel diyorum, git diyorum, otur diyorum, kalk diyorum....." Ben mükemmel miyim?? tam istediğim gibi miyim?? elbette değilim, kendimi de dışarıdan gözlemlesem bulurum birşeyler ama böyle konuşan ve davranan, bağıran, çağıran suçlayan anne-babaları görünce içim sızlıyor. Cumartesi İpek'i bir ana okuluna oyun grubuna götürdüm. Hem oyun gruplarında neler yapıldığını görmek istedim, hem de İpek neler yapacak merak ettim. Neticede bizimki çok tatlıydı ve uyumluydu. Olmayabilirdi de elbette, uykusu olabilirdi, ortamı sevmeyebilirdi, ağlayabilirdi ve bunlar da çok normal olurdu. 6-18 ay arası, 7-8 kadar anne ve çocuk vardı. Her yanıma geldiğinde sarılıp, öpüp, yüksek sesle, "çok tatlısın, aferim sana, süpersin sen" diyen bir tek anne bendim. Ağlasaydı, istemeseydi yine sarılırdım, yine öperdim, yine "harikasın, çok tatlısın, süpersin, ihtiyaçlarını ne güzel belli ediyorsun" derdim, derdim, derdim. Lütfen hep diyeyim...

2 yorum:

  1. Sebnemcim, ne guzel yaziyorsun, cok begeniyorum senin dusuncelerini de ifade edis bicimini de,,
    -
    Ben tabii ki cok uzak yasadigim icin akrabalardan ve yaban'in da pek az gordugu 'yakin kisi' oldugu icin bu bahsettigin kaygiyi fazla tasimiyorum,, tekin'e eskiden surekli soylerdim, onu biraktim bir suredir,, o da "benim oglumla aramda" diyor, ben onlarin iliskisini sekillendiremem ki, ayrica herkesten benim gibi olmasini beklemek de yanlis tabii, dunyada cesit cesit insan var, alisacak yaban da,, veee kaldi ki, benim de bazen bildiklerimle yaptiklarim birbirini tutmuyor,, :(
    cocuklara kotu davranildigini gordugumde uzuluyorum ama bir sey diyemiyorum, cocuk annesi ve babasiyla yasamaya devam edecek benim soyleyecegim soz neyi degistirecek, belki daha kotulestirecek,, ama internette boyle degil, internette bayagi soyleniyorum, onda da cok sinirleniyorum cunku, kendi cocuklarina uyguladiklari yontemleri baska annebabalara tavsiye etmelerine, ya da ovmelerine,,
    fakat yine bir sey degistiremiyorum, degisen bir sey yok, o yuzden susmayi veya kendi kendime icimden soylenmeyi seciyorum,,
    ben de hic mukemmel degilim, ve de arzu ettigim gibi bir anne olamayacagim belki de hic ama en azindan uzerinde yurudugum yolu biliyorum, arada yanlis yollara girebilirim fakat dogru yolu bildigim icin onu tekrar bulmak sorun olmaz,, sanirim.. iste boyle kendimi avutuyorum,,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim Barışcım... elbette mükemmel değiliz, iyi günler kötü günler var, inişlerimiz çıkışlarımız var ancak çok doğru ifade etmişsin ki, doğru yolu bilince bir an kaybolsan bile tekrar bulmak daha kolay oluyor. sevgiler.

      Sil