5 Şubat 2012 Pazar

Evlilik futbol aşkını öldürür mü?

Evlilik aşkı değil ama futbol aşkını öldürebiliyormuş meğer, veya en azından söndürebiliyormuş diyelim.

Ben Fenerbahçeliyim. Kendimi bildim bileli Fenerbahçeliydim. Ailem Fenerbahçeli. Bende iki abi, bir abla var. Ablamın ve annemin futbolla pek ilgisi yoktur. Ancak babamla birlikte evdeki üç erkek futbol seyrederlerdi ve babam değil ama abimler maçlara giderlerdi. Bir abim kızıyla halen maçlara gidiyor. Eskiden kızların futbola ilgisi yadırganırdı. Ben de küçük yaşlarımdan itibaren abimlerle maçları izlemeye başladığımda bizimkiler de şaşırıyorlardı. Üstelik sadece Türkiye ligi değil, yabancı maçları da izlemeye bayılırdım. Sadece futbol değil gerçi, basketbol, voleybol, yüzme, tenis, buz pateni, kayak gibi spor müsabakaları seyredilir, sporcuları bilinir ve takip edilirdi evde, ben de halen birçok spor müsabakasını severek seyrederim.

İlkokul yıllarıydı sanırım birgün yine bir yabancı maçı abimlerle seyrederken, büyük abim o muhteşem kehanetini  sözcüklere döküverdi: "Sen kesin ilerde futbolla alakası olmayan bir adamla evleneceksin". Artık kehanet mi, şom ağızlılık mı, yoksa benim bilinçaltıma yerleşmiş bir cümleyi hayata geçirmem mi bilemeyeceğim ama eşimin futbolla alakası olmadığı gibi futbolu sevmiyor.

Eşimle tanışmamızdan bir süre önce ben kombinesi olan ve yağmur, çamur demeden Fenerbahçenin Kadıköy'deki tüm maçlarına giden cefakar ve vefakar taraftarlardan bir tanesiydim. Futbolu sevmeme rağmen uzun yıllar sadece iki maça gidebilmiştim, onlar da önemsiz lig maçlarıydı. Master sırasında tanıştığım iki arkadaşımla kombine almaya karar verince bize stad yolları gözüktü. Üç sezon üst üste neredeyse Kadıköy'deki hiçbir maçı kaçırmadım. Şükrü Saraçoğlu'nun büyülü bir atmosferi vardır gerçekten. Tezahüratlar, gol sevinci, coşku, heyecan. Her maça heyecanla, severek ve isteyerek gittim.

Eşimle tanıştığımız ilk zamanlarda kendisi futbolla pek ilgili değildi ama Fenerbahçe'yi desteklediğini söylüyordu. Hatta benim heyecanımı paylaşmak için Fenerbahçe'yi takip etmeye başlamıştı. Bana maç tarihlerini filan haber veriyordu. Yanlız bir gün bana uzun bir yazı yazdı; bir maç günü, yolda bir taraftar grubu ile karşılaşmış, hepsi sarhoşmuş, küfür ederek tezahürat yapıyorlarmış. "Senin stadda bu insanların arasında olmanı aklım almıyor, sana yakıştıramıyorum." diyerek duygularını ve düşüncelerini anlatmıştı. Eşimin futbolu sevmeme nedenlerinden bir tanesi insanların bu kötü halleriydi aslında.

İşin tuhafı bu yazıyı okuyana kadar ben stad ortamının bu boyutuna o kadar takılmıyordum, belki de takılmak istemiyordum. Kendimi de bu tarz bir taraftar grubuyla hiçbir zaman özdeşleştirmemiştim zaten. Benim gördüğüm; kız-erkek eğlenen, tezahürat yapan, küçük kızların bile babalarıyla geldikleri coşkulu bir ortamdı. Elbette sarhoş olan ve küfür edenler çok fazlaydı stadda. Dediğim gibi belki görmek istemediğim için veya göz ardı ettiğim için, farklı şeylere odaklandığım için beni stada gitmekten alıkoymamıştı. Ben küfür eden veya küfürlü konuşan birisi değilimdir böyle bir alışkanlığım olmadığı için stadda da küfür etmek aklıma gelmezdi. Maçtan önce içmek filan gibi huylarımız da yoktu, biz normal maçını seyreden, gol olunca sevinen, kaçınca bazen kızan bazen üzülen taraftar tiplerindendik. Maçtan sonra da içtiğimiz tek şey çaydı. Küfür ve olumsuz davranışlar rahatsız ederdi elbette ama coşku ağır basıyordu herhalde. Düşünsenize bir Avrupa kupası veya GS maçında bir gol oluyor ve 50 bin kişi mutlu oluyor, yanındakine sarılıyorsun, sevinçten bağırıyorsun. Başka nerede yaşanabilir ki böyle bir tecrübe. Abartmazdık ayrıca, yani benim için futbol staddan çıkınca veya maçı seyrettikten sonra biterdi. En fazla bir süre sohbet ederdik maç ile ilgili ama kendimizi kaybetmezdik. Fenerbahçe'yi de severim ama hayatım bunun üzerine kurulu değildi. Neticede spor bu yahu, seyredersin keyif alırsın biter.

Hem eşimin telkinleri hem de benim hayatta yürümeye çalıştığım yolda baktığım/bakmak istediğim yön ile stadların bu tarafı bağdaşmıyordu tabii ki. Yani eninde sonunda ben zaten coşkuyu görmeyi bırakıp bu ortamdan daha fazla rahatsız olacaktım. Beni yükseltmeyen, aksine aşağı çeken şeylerden uzak durmaya çalıştığım gibi futboldan da uzaklaşmaya başladım. Aslında futbolun masum olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki bir kitle sporu, büyük paralar dönüyor, olaylar ve insanlar sporla alakası olmayan durumlara geliyor. Biz stadın yakınında oturuyoruz, maçtan önce deli gibi sarhoş olup mahalle aralarında bir sürü rezillikler yapan insanları maçlara giderken de anlayamazdım şimdi de anlayamıyorum. Dolayısıyla böyle kitlelerin takip ettiği bir spor, spor olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşüyor ve bizim gibi izlemek ve keyif almak isteyenler de arada kaynıyor. Kısacası ben uzun bir süredir futboldan uzağım. Zaman zaman "ne kadar keyifliydi stadda olmak" diyorum ama bakıyorum ki ben görmek istediğim ortamı hatırlıyorum aslında. Yazının başlığını evlilik futbol aşkını öldürür mü diye koymamın sebebi, ailemin benim futbola olan ilgimin gün geçtikçe azalmasını eşimin hayatıma girmesi ile bağdaştırmaları. Bir anlamda doğru aslında. Bizimkiler "Seni yeşil sahalarda göremiyoruz artık" diye takılıyorlar.

Fenerbahçe sevgisi mi? o başka. Ben Kızıltoprak'da doğdum büyüdüm. İlkokulu Fenerbahçe'de, orta-okul liseyi Kadıköy'de okudum. Üniversiteye kadar bütün hayatım Kızıltoprak-Kalamış-Fenerbahçe-Bağdat Caddesi-Kadıköy çemberinde geçti. Halen Kalamış'da Fenerbahçe muhtarlığına bağlı oturuyorum. Buraları çok seviyorum. Fenerbahçe parkına bayılıyorum. Kızımla gidiyorum şimdi. İpek'i 20 günlükken ilk götürdüğüm yer Fenerbahçe parkıydı. Ağaçlarını, kedilerini, adalar manzarasını, denizini herşeyini çok seviyorum. Bana göre İstanbul'un en güzel yeri bizim buralar. Dolayısıyla ben doğup büyüdüğüm, yaşadığım ve çok sevdiğim semtin takımını tutuyorum. Fenerbahçe sevgisi başka birşey, buna katılıyorum. Bugün Beşiktaş'ı yenmişiz mesela, sevindim ama o kadar. Maçı izlemedim, televizyon pek seyretmiyorum artık zaten, öncesini ve sonrasını bilmiyorum ama internetten sonucuna bakmadan duramadım. Camdan bakıp maç sonrası trafikteki kalabalığı görünce bir zamanlar ben de şimdi maçtan çıkmış oluyordum dedim ve o günler bayağı uzak geldi. Belki yıllar sonra stadlar daha farklı olur, isterim İpek'i maça götüriyim. Ama şimdiki gibi bir ortama götürmek ister miyim? kesinlikle istemem.

4 yorum:

  1. :) ben de her yazina, `bizde soyle, bizde boyle` diye yorum yaziyorum ama napayim,, tekin de hasta fenerbahceliydi, biz cikmaya basladigimiz sirada fb nin durumu cok iyi olmadigi icin futbol hk fazla konusmuyormus,, sonradan tv de yorum programlari dahil hayatinin onemli bir kismini fb yi takip icin ayirdigini gormustum,, simdi de sike meselesi filan yine uzak kaldi, ayri dustu sevdasindan ama fb altin gunlerine donse bilmem ki yine eskisi gibi fanatik olur mu?

    YanıtlaSil
  2. çok iyi yapıyorsun, ben de öyle yapıyorum ki. Ben de isterim fb'nin altın günlerine dönmesini. Bu durumda bence Tekin de tekrar eski fanatik günlerine dönebilir hatta Yaban'ı da ortak eder, alırız Yaban'a fb forması, atkısı vs. :)

    YanıtlaSil
  3. Hem Yalçın'a hem sana katılıyorum.
    Her ne ise her insanın peşinden koştuğu bir tutkusu olmalı bence :)

    YanıtlaSil
  4. tutku seni yükseltiyorsa tamam ama sana ve/veya başkalarına zarar veriyor ve seni aşağılara çekiyorsa bir daha düşünmek gerekir sanırım... öyle değil mi?

    YanıtlaSil